Bir Zamanlar Kıbrıs'ta...
 
 


Deveciler Hanı'nın Genaplası 
  Altay Sayıl, "Kıbrıslı" dergisi, No. 4, Kasım 1995, s.42.  
    
Deveciler Hanı'nın Genaplası
Deveciler Hanı'nın Genaplası 
Yetmiş yaşındaki Hurmacı Niyazi, profesyonel solistlere taş çıkarırcasına söylüyordu... "Hastayım, yalnızım.. seni yanımda görüp de bahtiyar ölmek isterim..." Halide Genapla'nın artık tarihe karışan Deveciler Hanı'ndaki salaş meyhanesi bir güne daha başlıyordu... O günlerde Deveciler Hanı otobüs terminaliydi. Belediye pazarı cıvıl cıvıldı. Köylülerle kentliler böyle günlerde haşır neşir olurdu...

Alaniçili Asım Dayı, Genapla'nın Cuma günleri müdavimiydi. Mavi gözlü, kırmızı yüzlü ve kırçıl kaşlı Asım Dayı, köyden getirdiği köy tavuğunu haşlatıp masasında uzun süre seyreder, içkisine meze yapardı...

Sonra Halil Ibrahim, Kara Mehmet, hangi suçtan kendi kendini mahkum ettiği bilinmez, üç lisani ana dili gibi, Türkçeyi Istanbul şivesi ile konuşan Mehmet Okan, Arap Ali, kasaplar, hayvan canbazları ve daha kimler. Arada bir, "Karadut" şiirini kendine özgü sesi ve üslûbu ile okuyan Rifat Reis...

Sabah on sularında başlayan muhabbet, "Dönülmez Akşamın Ufkundayız" şarkısına kadar dayanır, otobüslerin hareket saati bir genç adam, belki de son kez görebileceği sevdiğine gizlice el sallar, gözlerindeki kederi gizlemeye çalışırdı... Içeridekiler ondan habersiz içkili sohbetlerini koyulaştırırdı... Ta ki, "I" harfi gibi getirdikleri Genapla'nin meyhanesinden "S" harfi gibi çıkana dek.

Halide Genapla'ya kimisi "Genapla", kimisi de "Hanım" diye hitap ederdi... "Hanım bir bira ver, bir rakı dök.. Genapla bir konyak goy"... Ve Genapla bitmek bilmeyen enerjisi ile hizmete devam eder, arada bir güler, muziplikler yapanlara küfür bile ederdi zaman zaman...

Genellikle mezeler ve etler dışarıdan getirilir, orada hazırlanır ve pişirilirdi. Ödenen sadece içki paralarıydı. Kafalar dumanlanınca Genapla kendi taktiğini uygular, "Angliya" içenlere mey döker, farkına varan olursa da onlara su cevabı verirdi: "Toz dumana ferman okunmaz." Evet, toz dumana ferman okunmazdı... Haklıydı Genapla.

Sonra kendisi de o kendine özgü salaş meyhanesi de kara bir duman gibi dağıldı... Şehir içine otobüs girmesi yasaklandı... Çarşı eski kalabalığını yitirdi.. Ve Halide Genapla'nin yeri tarihe karıştı.... Acaba Genapla'ya ne olmuştu daha sonra? Deveciler Hanı'nın o aşina yüzü artık eskisi gibi değildi... Gözleri görmüyor, koluna birileri girmeden yürüyemiyordu...

Zaman acımasız hükmünü bu çilekeş kadın için de yürütmüştü... Ve Genapla'nın bu dramatik öyküsünde olduğu gibi, Deveciler Hanı da dramatik yalnızlığına terkedilmişti... Ve duvarlarda şu sözler yankılanıyordu belki de hala daha... "Pişman olur da bir gün dönersen bana geri, gönül kapım açıktır çalmadan gir içeri..."  

    
Deveciler Hanı 
  Lefkoşa’nın en eski ve büyük hanlarından biri olan bu han, Aya Sofya Camii’yle – Belediye Pazarı’nın yeküncüler bölümü arasında olan bu handa hayvanlar için ahırlar ve sahiplerinin konaklayabilecekleri iki katlı bir yapı ( 1960’larda yıkılmıştır).
    
Yararlı Link ve Kaynak